Japon ikilisi, 1995'ten bu yana sürdürülebilir, insan odaklı ve zamansız bir mimarlık dili oluşturmayı başardı. Bu başarı, yalnızca estetik kaygılarla değil, yaşanabilir ve hissedilebilir mekânlar yaratma çabalarıyla şekillendi.
Royal Institute of British Architects (RIBA), 1848’den bu yana verdiği bu prestijli ödülle, mimarlık dünyasının önemli figürlerini onurlandırıyor.
SANAA, ödül tarihindeki beşinci Japon ekip olarak kayıtlara geçti. RIBA Başkanı Muyiwa Oki, jüri üyeleri Bjarke Ingels, Lesley Lokko ve Sadie Morgan ile birlikte, SANAA’nın "evrensel bir mimarlık dili yaratmadaki" başarısını özellikle vurguladı. New York’taki New Museum ve İsviçre’deki Rolex Learning Centre gibi projeleri, bu dilin uluslararası arenadaki en güçlü ifadelerinden bazıları. Buna Connecticut'taki Grace Farms kompleksi ve Avustralya’daki Sydney Modern Project de eklenince, SANAA’nın dünya çapında ne kadar geniş bir yankı uyandırdığı görülüyor.
Sejima ve Nishizawa, ödül sonrası yaptıkları açıklamada, mimarlığın çevremizi onarabileceğine ve bizi doğayla, kentle ve birbirimizle daha güçlü bağlar kurmaya teşvik edebileceğine olan inançlarını dile getirdi. Mimarlığın bireysel değil, kolektif bir eylem olduğunun da altını çizerek, bu süreçte birlikte çalıştıkları herkese teşekkür ettiler.
SANAA’nın ödülü kazanması, mimarlığın sadece form ve fonksiyon arasındaki teknik bir denge olmadığını, aynı zamanda insanın mekânla kurduğu duygusal bağı güçlendiren bir sanat olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Muyiwa Oki’nin de belirttiği gibi, bu tür mimarlık "neşe uyandırıyor, aidiyet hissi yaratıyor ve bizi yaşadığımız çevreyle bütünleştiriyor."
SANAA, 2010 Pritzker Ödülü’nün ardından, bu ödülle birlikte mimarlık dünyasındaki yerini daha da sağlamlaştırdı. Lesley Lokko, Yasmeen Lari ve Balkrishna Doshi’nin ardından, bu önemli ödüle layık görülen yeni isim oldular. Ödül töreni, 1 Mayıs’ta Londra’da düzenlenecek ve mimarlık dünyası, bir kez daha SANAA’nın sadelik ve zarafetle nasıl fark yarattığını kutlayacak.