almanca kökenli bir sözcüktür. hem sonucu hem de süreci aynı anda ifade için kullanılır. bir “aradalık” söz konusuyken ayrı evrelerin bütüne, biçimlenme ve örüntü anlamıyla ulaşma sürecini ifade etmektedir.
Gestalt kavramı, mimarlık bağlamında oldukça derin ve düşündürücü bir yer tutar. Almanca'da "biçim," "şekil" veya "bütünlük" anlamına gelen Gestalt, ilk olarak psikoloji alanında bireylerin dünyayı nasıl algıladığı üzerine yapılan çalışmalarla gündeme gelmiştir. Gestalt teorisi, bireylerin nesneleri tek tek parçalar olarak değil, bir bütün olarak algıladığını savunur. Bu teori, mimarlıkta mekânın, formun ve kompozisyonun nasıl algılandığı konusunda önemli ipuçları sunar.
Mimarlıkta Gestalt ilkelerinin uygulanışı, bir binanın veya mekânın tasarımında form, hacim, oran, denge ve uyum gibi unsurların bir araya gelerek bir bütün oluşturmasını amaçlar. Örneğin, ünlü mimar Le Corbusier'in Villa Savoye tasarımı, bu kavramın en somut örneklerinden biri olarak değerlendirilebilir. Villa Savoye, sadece bir dizi duvar, pencere veya kapıdan ibaret değildir; bu unsurların hepsi birlikte bir bütün oluşturur ve bu bütün, tek tek parçalarının ötesinde bir anlam taşır.
Gestalt'ın temel ilkelerinden biri olan "yakınlık" (proximity) ilkesi, mimaride mekanların nasıl organize edildiğini anlamamıza yardımcı olur. Birbirine yakın yerleştirilen unsurlar, bir grup olarak algılanır. Örneğin, Frank Lloyd Wright'ın Fallingwater Evi'nde, doğayla iç içe geçmiş mekânlar ve birbirine yakın yerleştirilen mimari elemanlar, bir bütünlük hissi yaratır. Bu evde, doğanın akışıyla mimari yapının bütünlüğü, tek tek elemanların bir araya gelmesiyle oluşan bir Gestalt örneğidir.
Bir diğer önemli Gestalt ilkesi olan "şekil-zemin" (figure-ground) ilkesi, mimarlıkta boşluk ve doluluk kavramlarının nasıl algılandığına dair kritik bir bakış açısı sunar. Bu ilkeye göre, bir nesne ya da şekil, arka planıyla (zemin) etkileşim içinde algılanır. Ludwig Mies van der Rohe'nin Farnsworth Evi'ni ele alalım. Bu yapıda, cam cepheler sayesinde iç mekân ile dış mekân arasındaki sınır neredeyse tamamen silikleşir; bina, çevresindeki doğayla bir bütünlük oluşturur ve mekânın zemin ile şekil arasındaki ilişkisi belirginleşir.
Walter Gropius'un Bauhaus tasarımı da Gestalt ilkeleriyle yakından ilişkilidir. Gropius, Bauhaus binasını tasarlarken, formun işlevi izlemesi gerektiği prensibiyle hareket etmiş ve yapı elemanlarının bütünlük içinde bir araya gelmesini sağlamıştır. Binanın farklı fonksiyonlara sahip bölümleri, Gestalt ilkelerinin rehberliğinde bir araya gelerek kullanıcıya bütüncül bir mekân deneyimi sunar. Gropius, bu yaklaşımıyla mimaride hem estetik hem de fonksiyonel açıdan bir devrim yaratmıştır.
Gestalt teorisinin mimarlıkta en dikkat çekici yansımalarından biri de mekânın "bütüncül" algılanması gerektiği anlayışıdır. Bir yapının sadece teknik detayları değil, kullanıcı üzerinde bıraktığı etki de göz önünde bulundurulmalıdır. Louis Kahn'ın Kimbell Sanat Müzesi bu bağlamda örnek gösterilebilir. Kahn, bu müzeyi tasarlarken sadece sanatı sergileme fonksiyonunu değil, aynı zamanda ziyaretçilerin mekânı nasıl deneyimleyeceğini de düşünmüştür. Müzede ışığın, hacmin ve malzemenin bir araya gelişi, ziyaretçiye bütünüyle bir sanat deneyimi sunar; bu da Gestalt'ın mekânsal algı üzerindeki etkisinin somut bir örneğidir.
Gestalt teorisi, mimarlığın sadece bir dizi formun bir araya getirilmesinden ibaret olmadığını, bu formların bir arada nasıl algılandığına da odaklanması gerektiğini vurgular. Bu bağlamda, Peter Zumthor'un Therme Vals projesi de dikkat çekicidir. Zumthor, bu kaplıca yapısında malzeme, ışık ve mekânın bir bütün olarak nasıl bir araya gelebileceğini araştırmış ve Gestalt ilkelerinin mimarlıkta nasıl somut bir şekilde uygulanabileceğini göstermiştir. Yapının tüm bileşenleri bir araya geldiğinde, kullanıcı üzerinde tek tek elemanlardan çok daha güçlü bir etki yaratır; bu da Gestalt'ın özünü yansıtır.
toparlayacak olur isek Gestalt kavramı, mimarlıkta form ve mekânın nasıl bir bütün olarak algılandığını anlamamıza yardımcı olan, oldukça etkili bir teoridir. Bu teoriyi anlamak, bir yapının estetik ve fonksiyonel bütünlüğünü kavramak için kritik bir öneme sahiptir. Mimarlık tarihinde Gestalt ilkelerinin izlerini sürmek, bu ilkelerin modern tasarımlar üzerindeki etkisini gözlemlemek, mimari düşüncenin evrimini daha derinlemesine anlamamıza olanak tanır.
modern düşüncede gestalt kavramı salt nihai “biçim” ürüne indirgenmiş; oysaki biçimlenmenin doğada olduğu gibi olagelen ve süregiden bir süreç olduğu göz ardı edilmiştir. gestalt aynı zamanda tasarımda birlik içinde çeşitliği olanaklı kılan kavramları tanımlamak için de kullanılır.(1)
gestalt kuramı görsel algılama, sanat psikolojisi ve sanat felsefesi karışımı konuları içerir. genel olarak parça – bütün ilişkisinin algıda ve düşüncede ortaya çıkan sonuçları süreçler ve içerdiği çelişkiler gestalt kaymalarını günümüz düşünce dünyasında geçerli kılar. (2)
(1, 2) yıldız özkan d., alkışer bregger y., 2021. mekan ve karşıtlıklar (s. 22). i̇tü vakfı yayınları: i̇stanbul.